Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ‘Liderlik ve Siyaset Okulu 19. Dönem Sertifika Töreni’nde konuştu.
Bahçeli’nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
HİLAFET TARTIŞMALARI
“Anıtkabir’de ‘Kahrolsun Cumhuriyet, şeriat gelecek’ diyerek bağıran bir sapığın provokasyonu ile Galata Köprüsü’nde düzenlenen yürüyüşte Kelime-i Tevhid taşıyan masum insanımıza saldıran meczubun eylemi zaman itibarıyla tesadüf değildir. Adeta 6 Nisan 1909’da vurulan Hasan Fehmi’nin veya Eminönü’de kurşunlanan Ahmet Samim vakalarının tekrarı yaşatılmak istenmiştir. Kendini bilmezler grubu, hilafet bayrağı diye bir şey var mıdır? Arapça görseli irtica diye sunan, yabancı örgütlerin sızmasıdır. Hilafet tartışmasına çanak tutanların hepsi birden hastalıklıdır, açıkça ipotek altındadır.
‘MİLLETİN SİNİR UÇLARIYLA OYNAMANIN ADI MİLLİYETÇİLİK OLAMAZ’
Toplumsal tansiyonu yükseltmek amacıyla el ovuşturan, öfke nöbetlerine kapılmış olan, utanmadan onursuzca partimizin sembolü bozkurdu haydutça kullananların nasıl bir örtülü faaliyet içinde oldukları çok net biçimde görülmektedir. Milletin sinir uçlarıyla oynamanın adı milliyetçilik olamaz.
‘TFF SÜRECİ YÖNETEMEDİ, TAKIMLAR SOĞUKKANLI OLAMADI’
Ertelenen Süper Kupa finalinden sonra yaşananlar Türkiye’nin çok boyutlu diyalog köprülerini dinamitleme amacına hizmetten başka bir şeye yaramamıştır. Türk futbolunda yaşanan sadece futboldur. TFF süreci yönetemediği gibi Fenerbahçe ve Galatasaray da aklı başında hareket edememiştir. Hiç kimse Gazi Mustafa Kemal Atatürk üzerinden siyasi hesaplaşma sayfası açma peşinde koşmamalıdır. Finalin oynanması için Riyad’ın niçin seçildiği kadar protokole neden uyulmadığı kafamızı bulandıran bir muammadır. TFF Başkanı başta olmak üzere Riyad krizine dahli olan kim varsa kuru özürle kalamaz. Sadece ihmal ya da öngörüsüzlük olarak nitelenemez.
‘YARGITAY’IN ŞEREFLİ HAKİMLERİNİ KUTLUYORUM’
Türkiye’de diktatörlük olsaydı, Can Atalay davasıyla ilgili devlete meydan okuyanlar, bölücüleri destekleyenler, halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek için vızır vızır ortalıkta gezenler nasıl tutunacaklardı. Diktatörlük olsaydı, cezaevindeki bir terörist Türk Devleti’ne nasıl ‘işgalci’ diyecekti. Anayasa Mahkemesi milletimizin gasp edilen haklarını nasıl savunacak? Bütün dayatmalara ve baskılara direnerek Türk adaletinin onurunu müdafaa eden Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin şerefli hakimlerini de yürekten kutluyor ve aldıkları bu kararı destekliyoruz.“
CAN ATALAY DAVASININ GEÇMİŞİ
28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi’nde TİP Hatay milletvekili seçilen Can Atalay’ın avukatları, “müvekkillerinin milletvekili seçilmesi nedeniyle hakkındaki yargılamanın durması ve tahliye edilmesi” talebiyle Yargıtaya başvurmuştu.
Yargıtayın talebi reddetmesi üzerine Atalay, Anayasa Mahkemesine bireysel başvurusunda bulunmuş, mahkeme de “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma” ile “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiğine ve Atalay’ın yeniden yargılanarak tahliyesine karar verilmesine hükmetmişti.
Anayasa Mahkemesince Atalay’ın yeniden yargılanması ve tahliyesi istemiyle yerel mahkemeye gönderilen dosya, yerel mahkemece karar verilmeden Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne iletilmiş, söz konusu ceza dairesi ihlal kararına uymamıştı.
İKİNCİ KEZ HAK İHLALİ KARARI VERİLMİŞTİ
Atalay’ın avukatları, Gezi Parkı davası kapsamında 18 yıl hapse mahkum edilen Atalay hakkında Anayasa Mahkemesinin verdiği ihlal kararına uyulmaması nedeniyle ikinci kez başvuruda bulunmuştu.
Başvuruda, “Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının gereğinin yerine getirilmemesi nedeniyle seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının, mahkumiyet hükmünün infazına devam edilmesi nedeniyle de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği” söylenmişti.
AYM ise Atalay hakkında ikinci kez hak ihlali kararı vermişti.
DOSYA İKİNCİ KEZ YARGITAY’A GÖNDERİLMİŞTİ
AYM’nin ‘hak ihlali’ kararına rağmen tahliye edilmeyen Can Atalay’ın dosyası, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Yargıtay’a gönderilmişti.
Yargıtay, “Anayasa Mahkemesi’nin ikinci ihlal kararının hukuki değeri olmadığına ve karara uyulmamasına” karar vermişti.